Alkol, kafein ve glikoz kıskacında Kadıköy
Malumun ilanı olacak ama Kadıköylünün alkolle bir sorunu yok ancak Kadıköy giderek bayağılaşan bir alkol sorununa sahip. Uzun yıllar makul sayıda mahalle meyhanesine sahip Kadıköy’de bu sıralar meyhane adaları oluşuyor.
Grand Korçi
‘‘Yeldeğirmeni’nden denize sarpa sararak inen bir sokakta
Vakit tamamdır diyorum. Ve sokağın sesi
Diyor ki değil daha
Vakit var daha …”
Cemal Süreya
Kadıköy’ün sokakları bu günlerde Cemal Süreya’ya inat,
‘vakit geçiyor’ diye fısıldıyor duyan kulaklara, gören gözlere. Klişe tabiriyle
Kadıköy için tehlike çanları çalıyor. Oysa çan mevzusunda, bir tek kilise
çanlarına aşinadır Kadıköy. Artık
gürültüden onlar da duyulmuyor.
Bir süredir ulusal ve yerel basında Kadıköy’deki artan
kalabalık, alkolün sınırsızca sokaklarda
tüketilmesi, kentsel dönüşüm terörüne kurban giden canlar, yaşam alanlarını
gasbeden terbiyesiz barlar, bitmeyen Kurbağalıdere çalışmaları, Fenerbahçe
maçlarında kilitlenen yaşam, Fikirtepe faciası gibi konular bol bol yer alıyor.
Elbet bundan daha fazla şekilde Kadıköy güzellemesi de sütunları işgal ediyor.
Peki neler, nasıl ve niçin oluyor Kadıköy’de derseniz, tekmili birden az sonra…
Gezi sonrası hızlanan
göç ve paradigma kayması
Çok yazılıp çizildi ama tekrarlamakta beis yok.
Beyoğlu’ndaki değişim en çok Kadıköy’ü etkiledi. Beyoğlu, Gezi öncesinden bu yana can
çekişiyordu. Sandalye ve masaların dış ortamlardan kaldırılması, Tarlabaşı ve
yakın çevresine yönelik soylulaştırma projeleri, kültür sanat mekanlarının
kapanması, İstiklal Caddesi’ndeki istikrasızlıklar gibi meselelerin üzerine,
Gezi sonrası yaşananlar tuz biber ekti. İnsanlar çok hızlı bir şekilde
Beyoğlu’nu terk etmeye başladı. Bu terk edişten
Kurtuluş ve Beşiktaş ile birlikte, hatta daha fazla Kadıköy nasibini aldı.
Yeldeğirmeni, Moda güzellemeleri her yanı sarmaya başladı. Malum sebeplerden
İstanbul’a gelen turist profilindeki değişim, Beyoğlu ve yakın çevresi için bir
demografik değişime neden olacak denli artınca insanlardaki Beyoğlu algısı
hızlıca değişti ve yerini Kadıköy’e bıraktı.
Yani Kadıköy’de bugün tehlike çanları çalıyorsa kökünde politik bir
fayın devinimi yatıyor. Kadıköy’ün bugün
yaşadığı bir takım sorunlar Beyoğlu’ndan bağımsız düşünülemez. Bu yüzden çilingirlerde ‘Kadıköy’ün kurtuluşu
Alper Taş’a bağlı’ ironisi sıklıkla dile
getiriliyor seçim öncesi.
Kentsel dönüşümden,
rantsal dönüşüme
Elbette deprem pek çok ilçe gibi Kadıköy’ün de sorunu ve
Kadıköy riski yüksek yerleşimler arasında. Görece yüksek gelir düzeyine sahip
sakinlerinin, güvenlik endişeleri, artan
taleple birleşince kentsel dönüşüm metalaşıverdi kolaylıkla. Fikirtepe’den başlayan toplu dönüşüm rüzgarı
Bostancı, Caddebostan, Kalamış’la
birlikte Kadıköy merkezinde de hızlıca esti ve hala esiyor. 1+1 ev bulmanın
bile zor olduğu Kadıköy’de şimdi bir matematik saçmalığı olarak, ‘1+0 ‘modern’
yaşamlar pazarlanıyor. Geniş bahçeli Kadıköy apartmanları hızlıca, Fransız
balkonlu, ankastreli, beton otoparklı yaşam hücrelerine dönüşüyor. Bir
zamanların yeşil semti gözler önünde kartonpiyer sütunlu ve iri saksılı
binalarla bezeniyor. Allah selamet versin.
Her yerde metro, her
yere metro
Kadıköylü, Gezi’den apartma bir sloganın hayatına bu kadar
etki edeceğini bilemezdi elbet. Eğlence paradigması değişen kitleler, Beyoğlu
yerine soluğu Kadıköy’de hızlıca almanın dayanılmaz cazibesine karşı koymadı
tabi ki. Kadıköy’ün zihinlerdeki ‘özgür ve modern’ algısı, İstanbul
metropolünün yoz taşralarında sıkışıp kalmış kitleleri, kahvaltıperverleri,
içelim güzelleşimcileri, ortam akışkanlarını, gezelim görelimcileri ve
özellikle gençleri ‘nefes alınacak bir vaha’ olarak gördükleri Kadıköy’e
çekiverdi. Akbilli kolay erişim Kadıköy’ün her köşesinin bir merkez gibi
algılanmasını kuvvetlendirdi. Oysa Yeldeğirmeni,
Osmanağa, Caferağa gibi mahalleleriyle
Kadıköy hala yoğunluklu bir konut alanı. Özellikle hafta sonu akan
kalabalıklara göre düzenlenmiş bir semt değil.
Aşırı kalabalıktan evine erişemeyen, çarşı pazara çıkamayan, evine
gitmek için bar ve kafe sandalyelerinin oluşturduğu barikatı aşmaya çalışan,
patlak egzoz modifikasyonun elli tonunu öğrenmek zorunda olan Kadıköylü sessiz
bir isyanın eşiğinde son demlerde. Bu
isyana kimi zaman seçkinci tonlar, şoven duygular eşlik etse de temel saik semt
savunması ekseninde gelişiyor. Kadıköy’ün kurtuluşu sadece Beyoğlu’na değil,
Maltepe’ye, Kartal’a, Ümraniye’ye, Kurtköy’e, Sancaktepe’ye, Beykoz’a, Pendiğe,
Tuzla’ya, Alemdar’a ve diğerlerine de bağlı aynı zamanda. İstanbul’u topyekün ‘nefes alınacak bir vahaya’
dönüştürme çabasına girmeden bütün yükün Kadıköy’e yıkılması sürdürülebilir
değil ve ortaya çıkacak garabet kimseyi mutlu etmeyecek. Hanımlar beyler, kurtuluş
yok tek başına.
Alkol, kafein ve
glikoz kıskacı
Malumun ilanı olacak ama Kadıköylünün alkolle bir sorunu yok
ancak Kadıköy giderek bayağılaşan bir alkol sorununa sahip. Uzun yıllar makul sayıda mahalle meyhanesine
sahip Kadıköy’de bu sıralar meyhane adaları oluşuyor. Hepsi birbirinin taklidi,
meyhane görünümlü ve olabildiğince iri bu mekanlar, sıradanın bile altındaki
menüleri, gürültülü fasıl curcunaları, özensiz dekorasyonları, çevreye saygısız
işletmecileri ile Kadıköy’e akan kalabalıklara yardım ve yataklık ediyorlar.
Tarihi çarşının bu mekanlar tarafından tamamen yutulmasına ramak kalmış
durumda. Balık Pazarı örneğini görmüş ehlikeyif Kadıköylüler buralardan
gözlerini kapatarak geçiyor artık. Meyhaneler patladı, rakı çeşitlendi ama kültürü
yok oldu.
Meyhane adalarıyla yarışacak şekilde kurtarılmış bar sokakları da ağırlıklı olarak gençleri
soğuruyor. Bar yetmediği gibi çevresinde elde bira ‘takılan’ gençlerin, ‘özgürlük’
anlayışlarının sınırsızlığı Kadıköylüleri
çileden çıkarıyor. Her hafta sonu çıkan kavgalar, kısa yoldan ‘kafayı bulmak
için’ içilen alkolün kusmuk ve sidik olarak Kadıköy apartmanlarına bırakılması,
dört erkekli hatchbag arabalardan yayılan alkolle karışmış testesteron
kokuları, parkları çöp dağına çeviren bira şişelerini görünce pek çok Kadıköylü,
‘Kadıköy’e gelmeyin demiyoruz, hobi olarak yine gelin diyoruz’ şeklinde özetlenebilecek bir hissiyata sahip
oluyor. Nihayetinde hobicilik ciddi iştir. Emek ister, sevgi ister, saygı
ister. Kadıköy’ü severek, özenerek gelin ve unutmayın alkol sadece ağızla içilmez.
Bu fasılda dalgacı kahve dükkanlarına değinmeden olmaz
elbette. Bilmem kaçıncı dalga kahveciler her apartmanın altında, her
elektrikçinin, yorgancının, ayakkabıcının, bakkalın, yufkacının, kasabın
yerinde pıtrak gibi bir gecede bitiveriyor. Baristalar miting yapsa, rıhtım
silme dolar. Pozitif enerji lobisinin desteklediği bu kafelerde, gündüz
saatlerinde freelancer’lar ile Moda parkını, yoga parkına çevirenler arasında
köşe kapmaca oynanıyor. Hafta sonu ise
hepsi birer seyir terasına dönüşüveriyor, kızlı erkekli Kolombiya kahveleri
içiliyor mütemadiyen.
Kafe öncesi ya da sonrası şeker düşmesinden mütevellit olsa
gerek, sıvı kakaocuların ve soslu lokmacıların önünde tanzim satışı
aratmayacak kuyruklar peydah oluyor. Özellikle gençlerin serotonin salgılamak
için glikoz şurubuna bağlı olması başlı başına bir araştırma konusu. ‘Ya
lokmacılar ya Kadıköy’ açmazı meyhane, kafe ikilisine eklenince trio
tamamlanmış oldu. Dizi, film ve lifestyle program yapımcılarının karavanlarıyla
estirdiği teröre ise hiç girmeyelim.
Yerel seçimler
münasebetiyle
Artık monopol bir esnaf grubunun maşalığını yaptığı kahve,
alkol ve gıda sektörünün, yerel yönetimle aşkıdır hüküm süren Kadıköy
sokaklarında. İstanbul’u ve Kadıköy’ü yönetmek için aday olan pek bir değerli
hanımefendi ve beyefendi belediye başkan adaylarının ağzından bu konuya ilişkin
somut bir çözüm duymak için kulak kabartan semt sakinleri sürekli sükutu hayale
uğruyor. Bir kesim tarafından çantada keklik olarak görülen Kadıköy’ün bu hale
gelmesinde bizatihi bu keklik avcıları başrolü oynadı yıllardır. Diğer kesim
ise aksırsınlar, tıksırsınlar, biz betonumuza bakarız anlayışıyla tarumar etti,
ediyor.
Pek bir sayın adayların anlaması ve bilmesi gerek ki Kadıköy
doldu taşıyor. Artık tek bir bara, kafe veya meyhane ruhsatına dahi tahammülü
yok. Gökleri delmek istemiyor kimse. Semt sakinlerinden açık davettir, cesaretiniz
var mı işe buralardan başlamaya?
Çok ağladık ve sorunu dışsallaştırdık bu satırlara dek, iğneyi
semt sakinlerine batırarak perdeden çekilelim. Kadıköy’ü savunmak bizatihi
yeldeğirmenleriyle savaşmayı göze almadıkça, nerde o eski günler nostaljisiyle,
içe büyüyen öfke patlamalarından ve saman alevinden öteye geçmez. Çare ne Alper Taş ne de Drogba.
Yorumlar
Yorum Gönder